İstanbul’un kalabalık bir semtinde bulunan bir okulun yemekhanesinde geçen, alışılmadık bir deprem deneyimi, öğrencilerin ve öğretmenlerin hafızalarında silinmeyecek anılar bıraktı. Deprem anında yemeklenen öğrencilerden bazıları büyük bir panik ile yemekhane dışına fırlarken, bazıları ise ateşle kenetlenen tabaklarına sarılarak yemek yemeye devam etti. Bu olay, hem öğretici hem de düşündürücü detaylarıyla dikkat çekiyor. İşte o anların hikayesi.
Olay, öğle saatlerinde, öğrencilerin en sevdikleri yemeklerin servis edildiği bir zamanda meydana geldi. Yemekhane, canlı bir atmosferde, öğrencilerin güler yüzleri ve hoşgörülü sohbetleriyle doluydu. Ancak birdenbire, yer sarsılmaya başladı. İlk başta pek çok öğrenci durumu anlamadı; sarsıntı, bazılarına göre, sadece bir sarsıntıydı. Fakat, zamanla artan sarsıntı, bu hislerin yerini korkuya bıraktı. Öğrenciler, ne olduğunu anlamadan, yemek masalarından fırlayıp kapılara doğru koşmaya başladılar. Yanlarında, ani bir karar veremeyen pek çok kişi boş tabaklar ve çatal-bıçaklarıyla birlikte dışarı fırladı. Ancak, biri tüm bu panik içinde farklı bir karara imza attı.
Yemekhanenin köşesinde oturan ve yalnızca bir kaç parça köfte yedikten sonra depremin olduğunu fark eden bir öğrenci, diğerlerinin aksine, tabaklarını bırakmayı red etti. Yemek yemekten vazgeçmeyi gözünde canlandırmayan bu öğrenci, tabaklarını sıkı sıkıya tutarak, dışarıda nelerin olduğunu gözlemlemek amacıyla yerinden kalkmadı. O anda yaşanan olay, hem komik hem de düşündürücü bir katman içeriyordu. Farklı kararlar alındığında meydana çıkan bu farklı sonuçlar, insan doğasının farklı özelliklerini gözler önüne seriyordu. Kimisi hayati tehlike ile karşı karşıya kalmışken, kimisi yalnızca yemek yeme tutkusuyla ön planda olmaya kararlıydı.
Bu olay, okuldaki diğer öğrenciler tarafından da çeşitli tepkilerle karşılandı. Bazıları, 'Yemekte kalmak için daha önemli bir durum yok mu?' derken, bazıları da 'Korku ve açlık, insanları farklı davranmaya itiyor' şeklinde yorumlarda bulundu. Fakat, panik içinde dahi yemek yeme isteği, çoğu gencin özünde yatan bir alışkanlığın yansımasıydı. Bu durum, sosyal medya üzerinde de hızla yayılarak, gündeme dair ilginç bir tartışma açtı. 'Depremde yemek mi yersin, kaçış mı?' başlıklı paylaşımlar, halk arasında gülümsemelere yol açtı ancak diğer yandan da ciddiyetle ele alınması gereken bir konunun altını çizdi.
Öğrencinin yemekten vazgeçmeyişi, sosyal medyada hızla yayılarak bir fenomen haline geldi. Onun cesareti, birçok kişi tarafından 'Yemek tutkusu' veya 'Hayatta kalma içgüdüsü' olarak yorumlandı. Bu hikaye, deprem anında insanlar arasındaki davranış farklılıklarını ve sosyal dinamikleri daha iyi anlamamıza olanak sağladı. Okul yönetimi ise, ardından gelen günlerde, deprem güvenliği konusunda öğrencilere eğitimler vermeye karar verdi. Böyle olayların, bir daha yaşanmaması adına gerekli önlemlerin alınması gerektiği vurgulandı.
Sonuç olarak, deprem anındaki o yemek hikayesi, sadece bir öğrenci ile anılacak bir olay olmaktan çok daha fazlasını temsil ediyor. Her ne kadar ciddi bir olay olarak yaşanmış olsa da, o anki doğal tavırlar ve kişisel tercihler, hayatın özünü yansıtmayı başarıyor. Toplum olarak, deprem anlarında bile neyin önemli olduğunu düşünebilmek, sosyal yaşamın dinamiklerini ve insanlığa dair duruşumuzu daha iyi anlamamıza yardımcı oluyordu.
İnsanların nasıl davrandığını, neyin peşinde koştuğunu ve sosyal normların bizleri nasıl şekillendirdiğini bizlere gösteren bu ilginç deneyim, bir daha karşılaşmamak umuduyla hafızalarımızda yer edindi.