İsrail, tarihsel olarak Orta Doğu'nun en güçlü askeri gücü olarak öne çıkmasına rağmen, bölgede tam anlamıyla bir "bölgesel güç" olma hedefine ulaşmak için ciddi engellerle karşılaşmaktadır. Foreign Policy dergisindeki çeşitli analizlere göre, İsrail'in karşılaştığı zorluklar, uzun yıllardır devam eden konuların yanı sıra, yeni oluşan dinamiklerden de kaynaklanmaktadır. Bu yazıda, İsrail'in bölgesel güç olma çabalarını inceleyecek, bu çabalara yönelik karşılaştığı engelleri ve potansiyel fırsatları ele alacağız.
Bölgesel güç olabilmek için bir ülkenin sadece askeri güce sahip olması yetmez. Ekonomik, politik ve kültürel etki alanları da bu kavramın önemli parçalarını oluşturur. Ekonomik açıdan güçlü olmak, ticaret yollarını kontrol etmek ve diğer ülkelerle stratejik ortaklıklar kurmak, bir ülkedeki etkiyi artıran unsurlar arasında yer alır. Politika ve diplomasi, özellikle komşu ülkelerle olan ilişkilerde de başarının anahtarıdır. Kültür ve soft power (yumuşak güç) ise, bir ülkenin uluslararası alanda nasıl algılandığını etkiler.
İsrail, askeri teknoloji ve gücüyle öne çıkan bir ülke olmasına rağmen, bu zenginliğin diğer alanlarda yeterince karşılık bulamadığını söylemek mümkündür. Özellikle komşu Arap ülkeleri ile olan gergin ilişkiler, diplomatik olarak büyük zorluklar yaratmaktadır. Bu ilişkiler, İsrail’in bölgesel güç olma arzusunu zayıflatmaktadır. Örneğin, 2020'deki Abraham İlişkileri anlaşmaları, bazı Arap ülkeleriyle normalleşme sağlasa da, bu durum diğer komşu ülkelerle olan ilişkilerin karmaşıklığını azaltmamıştır.
Son yıllarda, Orta Doğu'daki jeopolitik dinamikler büyük değişimler göstermiştir. İran'ın nükleer programı, NATO ve ABD'nin rolü, Rusya’nın artan etkisi, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin yeni stratejileri, İsrail’in bölgesel güç olma hedefine dair birçok soruyu gündeme getirmektedir. Özellikle İran ile yaşanan çatışmalar, İsrail’in askeri kapasitesini artırmasına neden olurken, diplomatik alanda daha fazla yalnızlaşmasına ortam hazırlamaktadır.
Bu bağlamda, İsrail’in kendi iç siyaseti de son derece önemlidir. Sağcı partilerin iktidarda olduğu bir dönemde, barış süreçlerinin sekteye uğraması ve iç politikadaki kutuplaşmalar, ülkenin dış politikadaki hedeflerine ulaşmasını zorlaştırmaktadır. Halkın güvenliği konusundaki kaygılar, hükümetlerin daha fazla askeri harcama yapmasını ve diplomatik ilişkileri gerektiğince serin tutma tercihlerini zorunlu hale getiriyor.
Sonuç olarak, İsrail’in bölgesel güç olma hedefleri ve mücadeleleri, basit bir askeri domina oyunu değil; çok boyutlu, karmaşık ve birbirine bağlı pek çok unsurdan oluşan bir süreçtir. Ekonomik, politik ve sosyal dinamiklerin yanı sıra, uluslararası düzeydeki ilişkiler de İsrail'in bu hedefe ne derece yaklaşabileceğini belirleyecektir. Anlaşılan o ki, bu mücadele sadece askeri ve politik anlamda değil, aynı zamanda diplomatik alanda da büyük çaba ve strateji gerektirecektir. İsrail, bölgesel gücünü artırmak istiyorsa, sadece düşmanları ile değil, aynı zamanda kendi sosyo-kültürel dinamikleriyle de başa çıkmayı öğrenmek durumundadır.