Son günlerde Ortadoğu'daki gerginlikler yeniden tırmanırken, İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilen bir hava saldırısı, İstanbul'daki Filistin-Türkiye Dostluk Hastanesi'ni hedef aldı. Saldırı, sadece Türkiye'nin değil, uluslararası insanlık camiasının da tepkisini çeken sert bir eylem olarak kayıtlara geçti. Bu olay, bölgede süregelen çatışmaların yanı sıra, sağlık hizmetlerinin ne denli ciddi bir tehdit altında olduğu gerçeğini yüzümüze çarpıyor.
Filistin-Türkiye Dostluk Hastanesi, bölgedeki çatışmalardan etkilenen Filistin halkına hizmet etmeyi amaçlayan önemli bir sağlık kuruluşudur. 2018 yılında açılan bu hastane, Türkiye'nin Filistin ile olan dostluğunu simgeleyen pek çok proje ve inisiyatiften yalnızca biridir. Hastane, modern tıbbi cihazlarla donatılmış olup, hem acil durumlar hem de kronik hastalıklar için gerekli olan sağlık hizmetlerini sunmaktadır. Cenevre Sözleşmeleri’ne göre, savaş ve çatışma alanlarında sağlık tesislerinin dokunulmazlığı bulunmaktadır. Ancak, köklü bir tarihe sahip olan bu saldırı, uluslararası hukuk normlarının ihlalini ve insani durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir.
Saldırının hemen ardından Türkiye hükümeti, İsrail’in eylemini kınayarak uluslararası toplumu bu konuda harekete geçmeye çağırdı. Dışişleri Bakanlığı, "Saldırı, uluslararası hukukun açık bir ihlalidir. Bunu asla kabul etmiyoruz." şeklinde bir açıklamada bulundu. Türkiye Cumhuriyeti, hastanenin bombardımanını bir savaş suçu olarak nitelendirdi ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşları olaya dikkat çekmeye davet etti.
Öte yandan, uluslararası insan hakları örgütleri de bu duruma sessiz kalmadı. Amnesty International, yaptığı açıklamada, "Sivil sağlık tesislerinin hedef alınması, savaş kurallarına aykırıdır ve derhal durdurulmalıdır." ifadelerine yer verdi. Dünya genelinde, özellikle İslam coğrafyasında Filistin'e destek veren birçok sivil toplum kuruluşu, protesto gösterileri düzenleyerek saldırıyı kınadı. Tüm bu gelişmeler, Filistin meselesinin ne denli geniş bir uluslararası ajanda oluşturduğunun bir göstergesi.
Bu saldırılar, aynı zamanda bölgede yaşayan sivillerin günlük yaşamlarını da olumsuz etkiliyor. Sağlık hizmetlerine erişim giderek zorlaşırken, yaralılar ve hastalar için umutlu bir gelecek görünmüyor. Birçok insan, sağlık hizmeti alabilmek için ya ülkesini terk etmek zorunda kalıyor ya da hayati tehditlerle karşı karşıya kalıyor. Filistin halkının yaşadığı zorluklar, bölgedeki çatışmaların büyüklüğünü ve insan hakları ihlallerinin sürekli artışını gösteriyor. Bu yüzden, sağlık tesislerine yönelik saldırılar, sadece o anki durumu değil, aynı zamanda geleceği de tehdit ediyor.
İsrail’in, Filistin-Türkiye Dostluk Hastanesi'ni hedef almasının ardından hem uluslararası basın hem de sosyal medya, bu saldırıyı tartışmaya açtı. Saldırıdan bir gün sonra, çeşitli sosyal medya platformlarında binlerce insan, hastaneye yönelik saldırıyı lanetleyen bildirimler paylaştı. Hashtag’ler aracılığıyla, dünya genelinden birçok kişi Filistin halkı için dayanışma mesajları gönderdi. Bu tür bir duyarlılığın, uluslararası hukuk çerçevesinde daha fazla destek bulmasını ummak, belki de bu tür olayların bir daha yaşanmaması için atılacak adımlardan biri olarak değerlendiriliyor.
Sivil toplumlardan gelen bu tepkiler, hükümetlerin harekete geçmesini sağlayabilir. Ancak, şimdilik bu tür saldırıların önüne geçmek ve saldırı sonrası gelen yardımları koordine etmek için, daha güçlü bir uluslararası çerçeve gerektiği aşikardır. Sonuç olarak, Filistin-Türkiye Dostluk Hastanesi’ne yönelik bu saldırı, sadece bir olay olmanın ötesinde, regiondeki karmaşanın ne denli derin olduğunu ve insan hakları ihlallerinin sürekli arttığını gözler önüne seriyor. Uluslararası kamuoyunun bu konudaki duyarlılığı, gelecekte yaşanacak olası saldırıların önüne geçmek adına büyük bir önem taşıyor.